10 Kasım 2013 Pazar



Görüntüsü yeter ezmeye
BUGÜN Atatürk'ü "erken" kaybedişimizin yıldönümü.

Bunca yıldır aynı saygı ve sevgiyle hatırlanan, onu sevenlerin kalbinden ne yapılırsa yapılsın silinmeyen bir başka lider var mı acaba?

Herhalde yok.

O'nun izlerini silmeye çalışanlar bile onun kurduğu kurumlar üzerinde ayakta duruyorlar...

O'nun inşa ettiği yerlerde oturuyorlar.

Lafı çok uzatmak niyetinde değilim.

Ata'mın fikirlerini yazan çok olur bugün.

Ben sadece fotoğraflarını koyacağım.

Bırakın O'nun "ileri görüşünü", "devlet anlayışını yakalamayı", O'nun sadece görüntüsünü bile yakalayacak kimse gelmedi bu topraklara. Gelemez de!



Arınç sorunsalı ve Quadriga

SEVMEDİĞİM kelimelerin başında gelir "sorunsal".

Zaten o yüzden başlık yaptım.

Üç gündür Türkiye'de konuşulan tek şey "Arınç'ın Erdoğan'a yönelik sözleri".

Ya da "isyanı".

Gelin bu olaya bir başka yönden bakalım.

AK Parti kurulurken, partiyi çeken bir "Quadriga" vardı.

Yani bir dörtlü.

Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve Bülent Arınç. Erbakan'a "yenilik" bayrağı açarak ayrılan ve Cumhuriyet'in son 11 yılına damga vuran AK Parti'nin temelini oluşturan dört kişilik bir heyet.

Lider tartışmasız biçimde Erdoğan'dı ama diğer üçü de kendilerini eşit derecede önemli ve değerli görüyorlardı.

İlk kırılma 2007'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşandı. Abdullatif Şener, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi partiyle ipleri kopardı.

Quadriga'yı çeken 4'lüden biri eksildi.

Geri kalan 3'lüden biri Cumhurbaşkanlığı'na çıkarken, diğeri TBMM Başkanı oldu. Erdoğan ise zaten tartışmasız Başbakan'dı.

Aradan 6 yıl geçti.

Bu 6 yıl boyunca sürekli olarak Erdoğan ile Gül arasında "çekişme" iddialarıyla yaşadık. Ancak su üzerine çıkan bir şey olmadı. Çekişme "iç rekabet" olmanın dışına taşmadı.

Ve yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi konuşulan tek şey "Gül ve Erdoğan" ikilemi oldu.

Hangisi Köşk'e çıkacak, hangisi Başbakan olacak!

Bülent Arınç'a düşen ise "emeklilik" gibi görünüyordu; çünkü 3. dönemi doldurmuştu ve onun için kimsenin aklında bir "kariyer planı" yoktu. Unutulmuştu.

Bülent Bey de kendini hatırlatma yolunu tercih etti.

"Ben de buradayım" dedi.

Bu saatten sonra "hatırlanır" ya da "önemsenir" mi emin değilim. Bana sorarsanız, artık etkin bir figür olarak görülmediği için çok fazla kaale alınacağını zannetmiyorum.

AK Parti'ye yakın çevrelerde ise Bülent Arınç'ın son çıkışının "olumlu" karşılanmadığını biliyorum.

Bülent Bey'in sözlerini iki farklı olasılığa bağlıyorlar.

Birincisi Arınç'ın "tüzük değişikliği" ve başbakanlık istemesine. Yani oyun dışı kalmayı içine sindirememesine.

İkincisi ise "cemaatten cesaret almasına" ve bu cesaretle birinci sıradaki taleplerini güçlendirmeye çalışmasına.

Ben ise meseleye başka türlü bakıyorum.

Öyle veya böyle, AK Parti Türkiye'de bazılarının hoşuna giden, bazılarının hoşuna gitmeyen bir tür "devrim" yaptı.

Her devrim hareketinden sonra o devrimi yapanların bir bölümü hareketten şu veya bu şekilde kopar veya kopartılır.

1. Türk devrimi dahil tüm devrimlerde bu olmuştur.

Yakınlılıklar sona ermiş, bir veya iki kişi yola birlikte devam etmiş, diğerleri ayrılıp ya kenara çekilmiş ya karşı cepheye geçmiş ya da giyotine gitmiştir.

Bu kez de yaşanmakta olan bundan başka bir şey değildir.

Önce Şener, sonra Arınç.

Quadriga'da artık 2 kişi kalmıştır.
Fatih Altaylı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder