30 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni yıl hedeflerinizi nasil gerçekleştirebilirsiniz?



Yeni bir iş, farklı bir kariyer ve belki de aşk… 2013’ü geride bırakmaya hazırlandığımız şu dönemde pek çok kişinin yeni yıl hayallerinin en kilit kelimeleri arasında bunlar yer alıyor. Beynimizde yeni bir başlangıç ve heyecan olarak kodladığımız yeni yıl, farklı umutları da beraberinde getiriyor. Sene içinde yaşanan olumsuz durumları telafi etme fırsatı olarak da görülen yılbaşları kişilerde adeta piyango olarak görülüyor. Peki, insanlar özellikle neden yeni yıldan büyük beklentiler içine giriyor? Büyük kararlar almak için bu dönemi beklemek ne kadar doğru?

DBE Kurumsal Gelişim Merkezi Yöneticisi Psikolog Ayşegül Horozoğlu Enkavi insanların yeni seneyi bir milat olarak gördüğüne dikkat çekiyor. Enkavi, “Yeni başlangıçlar yüksek motivasyon ister. İnsanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler. Şimdiye kadar yapmadığını yapmak ya da yaptığı şeyleri yapmaktan vazgeçmek kolay değildir. Bu nedenle bir başlangıç noktası belirlemek ilk adımı atmak anlamına gelir ve gerekli olan motivasyonu sağlar. Hafta başı, yılbaşı, dönem başı gibi günler başlangıcı çağrıştırdığı için herkes tarafından tercih edilen zamanlar oluyor” diyor.

Planlama motive eder
İsteklerin gerçekleşmesi için plan yapmanın her zaman olumlu sonuçlar getirdiğine dikkat çeken Enkavi, bu nedenle yeni yıl motivasyonunu umut verici buluyor. Enkavi, “Burada önemli olan istediğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu tüm detaylarıyla netleştirmektir. Yani varmak istediğimiz noktayı ve o noktaya varana kadar izleyeceğimiz yolu tanımlamak gerekir. Kariyerimizi planlarken daha çok mantığımız ile hareket ederiz, ancak konu aşk olduğunda duygular daha fazla işin içine girer. Dolayısıyla kariyer gibi konularda plan yapmak daha kolay olsa da aşkı planlamak daha zordur. Yine de böyle bir planlama yapabiliyorsak ve bu bizi motive ediyorsa neden olmasın?” diyor.
Hayal kırıklığı yaşamamak için bunlara dikkat!
Zihnimizin yeni bir şey öğrenirken yoğun bir çaba harcadığını, bu nedenle ancak istikrarlı davranmanın başarıyı getirdiğini anlatan Enkavi, “Yeni davranışımız istikrarla tekrar edilirse kim olduğumuzu belirleyen unsurlardan biri haline gelir. Bu nedenle uygulaması kolay ve bizi emin adımlarla hedefe ulaştıracak kararlar almamızda fayda var. Örneğin, zayıflamak istiyorsak önce daha sağlıklı yemekler hazırlamaya başlamak, vermemiz gereken çok kilomuz varsa öncelikle vereceğimiz ilk beş kiloya odaklanmak gerekir. Küçük hedeflerin uygulaması her zaman daha kolaydır ve sizi büyük hedefe yavaş yavaş ve daha emin adımlarla ulaştırır. Değişikleri hayatımıza teker teker yerleştirmek de uzun dönemli bir başarının anahtarıdır ” diyor.

Ulaşılır hedefler belirlemeli

Sadece yeni yılda değil alınan tüm kararların uygulanabilir olması için hedefin çok net belirlenmiş olması, hedefin gerçekleşmesini sağlayacak aksiyonların adım adım çıkarılmış olması gerektiğini anlatan Enkavi, yeni kararları alırken şu önerilerde bulunuyor: “Hedef uzun soluklu büyük bir hedef ise, bunu daha küçük parçalara bölerek gerçekleştirmek gerekir. Kısa vadeli hedefler gerçekleştikçe daha uzak ya da zor hedefe varmak kolaylaşır. Bizi motive eder, hedef gözümüzde büyümez ve ulaşılmaz olmaktan çıkar, çünkü ulaşılması zor gözüktüğünde, vazgeçmek çok daha kolay olur. İnsanoğlu, bir hedefin ucunda tanımlanmış bir ödül yoksa kolay vazgeçebiliyor. Kararımızı uygulamak için güçlü bir dürtü olması ve bununla ilgili duygu geliştirmemiz gerekir."

18 Aralık 2013 Çarşamba





Uzun yaşam, ama nereye kadar?



Uzun yaşam, ama nereye kadar?
Dünyanın dört bir yanında insan ömrü uzuyor ve gelişen tıp sayesinde azrail sürekli geri püskürtülüyor. Ama uzun yaşam gerçekten iyi bir şey mi?

Californiya'da tam bir egzersiz çılgınlığı yaşanıyor mesela.

İnsanların görüşüne saplantılı Beverly Hills bölgesinde vitrinler "ömür uzatan" haplar ve şuruplarla dolu.

Santa Monica'daki parklarda o kadar çok sayıda yoga ve egzersiz kursu yapılıyor ki, yetkililer artık bir önlem almak gerektiğini düşünmeye başladı.

2006 yılında çekilen Fast Food Nation (Hamburger Cumhuriyeti) filminin yapımcısı Ed Saxon "California'da sabahın 5'inde spor yapan insanlar görüyorsunuz. İki ihtimal var. Ya bundan zevk alıyorlar, ya da yaşlandıkları için derin bir mutsuzluk içine düştükleri, nevrotik bir ruh hastalığı geçiriyorlar" diyor.

Saxon, "55 yaşındaki birinin 25 yaşında görünebileceğini hayal ederek estetik ameliyatlar yaptırması, ya da fanatik bir şekilde kendisini spora vermesi, pek iyi bir fikir gibi görünmüyor bana. Olduğundan genç görünme saplantısı gerçeklerin inkârı, hatta bir bakıma kişinin kendi değerini inkâr anlamına geliyor" diye sürdürüyor.

Egzersiz gibi bir çılgınlık haline gelen diğer şey ise "sağlıklı beslenme". Bir çok insan artık ne yerlerse daha uzun yaşayacakları konusunda sürekli değişen tavsiyeleri imanla takip eder hale geldi. "Kahvaltıda yaban mersini, karalahana püresi ve glutensiz kızarmış ekmek mi yesem?", "Kırmızı şarap ya da çikolata sağlığa iyi mi, kötü mü?" gibi sorularla cebelleşiyor.

Öneriler, kafaları karma karışık edebilir, ama amaç gayet açık ve net: Ölüm mümkün olduğunca ertelenecek

Ünlü Amerikalı yazar Susan Jacoby iki yıl önce yayımladığı Never Say Die (Ölümü Ağzına Alma) kitabında, uzun yaşamın özenilecek bir şey olmadığını savunuyordu.

"ABD'de artık otomatik olarak uzun yaşamın iyi bir şey olduğu varsayılıyor" diyor.

"Yaşlanmaya ve hastalıkları bazı ürünler satın alarak durdurabileceğiniz gibi irrasyonel düşüncelerin arkasında, Amerika'nın yaşlanmaya karşı duyduğu gerçek nefret yatıyor.

67 yaşındaki Jacoby, yaşlanmayla mücadele sektörünün ortaya attığı "yaşam tarzı" ya da "destek ürünler" gibi konseptleri "çöp" diye tanımlıyor.

"Eğer birisi size 120 yaşına kadar sağlıklı bir şekilde yaşayabileceğinizi söylüyorsa dikkat edin, mutlaka size bir şey satmaya çalıştıklarını görürsünüz" diyor.

Amerikalı yazar, "Gerçeklere bakalım" diyor. "90'larını görebilen insanların büyük çoğunluğu uzun yıllarını bakıma muhtaç bir şekilde geçiriyor."

"67 yaşında her zamankinden daha sağlıklıysak, 87 ya da 97 yaşında da aynı şeyin olabileceği mitini kabulleniyoruz. Ve modern tıbbın geliştirdiği tartışmalı yöntemlerle hakikaten insanlar çok uzun süre hayatta tutulabiliyor. Ama bu insanlara nasıl bakılacağı konusu çok daha ciddi bir şekilde düşünülmek zorunda."

Politikacılara yönelik bu öneri aslında hepimizi ilgilendiriyor. Uzun yaşamak istiyor muyuz? Ne pahasına? Ya da , uzun yıllar bakıma muhtaç olmak, hastalıklarla boğuşmak pahasına yine de uzun yaşamak istiyor muyuz?

1980 yılında Stanford Üniversitesi tıp profesörlerinden James Fries, New England Tıp Dergisi'nde yayımlanan araştırmasında, kronik hastalıkların ertelenebileceği ve sürelerinin kısaltılabileceği bir toplum vizyonu çizmişti. Bu toplumda insanlar tamamen sağlıklı yaşamlar sürüyor ve nispeten daha çabuk ölüyorlardı. Yani yaşamın hastalıkla geçirilen kısmı kısalıyordu.

Profesör Fries bunu "ölüme gidişin kısaltılması" diye tanımlamıştı. Bu çalışma sağlıklı yaşlanma konusundaki çağdaş yaklaşımların şekillenmesinde önemli rol oynadı.

Fakat bir sorun var. İnsanlara daha uzun yıllar sağlıklı kalabilmek için ne yapmaları gerektiğini söylemek kolay. Ama ölüm öncesi hastalıklarla boğuştukları dönemi nasıl kısaltacakları konusunda ne söylenebilir?

Joseph ve Anne Gias, 60'larında bir çift. Her ikisi de sağlıklı.

İleri yaşların getirebileceklerinden endişeliler.

Anne, "80'den uzun yaşamak istemiyorum" diyor. "Sanıyorum insanlar en çok 80 ile 85 yaşları arasında sağlıklarını kaybediyorlar. Bu yaş grubunda o kadar çok zihni gerileme de gördüm ki, ben aynısını yaşamak istemiyorum."

Anne Gias'ın endişelerine karşın, çok uzun ve gayet sağlıklı yaşayan bir çok insan var.

Besse Cooper geçen yıl 116 yaşında ölmeden önce, dünyadaki en yaşlı insandı.

Ölene kadar sağlığının çok iyi olduğu ve bir yerinin bile ağrımadığı yazıldı.

Hareketli bir hayat sürmüş ve hiç bir zaman sağlıksız şeyler yememişti.

Hayattaki son gününde iştahla kahvaltı etmiş, saçını yaptırmış ve arkadaşlarıyla bir video seyretmişti.

Öğleden sonra nefes alma güçlüğü çekmeye başladı ve kısa süre içinde öldü.

Uzun ve sağlıklı bir hayat ve hızlı bir son ile "ölüme gidişin kısaltılması" konusunda mükemmel bir örnek olmuştu Cooper.